Pencerenin Arkası 🪟

Kasım 4, 2025 - 16:41
 0  94
Pencerenin Arkası 🪟

Soğuk bir kış akşamıydı. Rüzgâr, hastanenin eski duvarlarında uğuldarken içeride üç hasta sessizce yatıyordu. Aynı koğuşu paylaşıyorlardı ama üçü de farklı bir dünyanın içindeydi.

İlk gelen, pencerenin önündeki yatağa yerleştirilmişti. Gün boyu dışarıyı seyrediyor, görebildiği kadar hayatı içine çekmeye çalışıyordu.
Ortadaki yatakta ise, her şeye rağmen gülümsemeyi bilen iyimser bir adam yatıyordu. Sesi yumuşaktı; konuşurken sanki hastane duvarları bile biraz ısınıyordu.
Kapıya yakın olan üçüncü hasta ise içine kapanık, sessiz biriydi. Günlerini genellikle tavana bakarak geçiriyor, ara sıra iç çekiyordu.

Zaman ağır akıyordu. Ancak ortadaki adamın neşeli konuşmaları, koğuşun soğuk havasına biraz olsun renk katıyordu.
Bir akşam, kar yağışının en yoğun olduğu bir saatte pencere kenarındaki hasta kriz geçirdi. O gece hastane koridorlarında yankılanan adımlar ve sessiz ağlayışlar birbirine karıştı.
Sabah olduğunda onun yatağı boştu.

Bir süre sonra, o boşluğa yeni bir hasta getirildi. Ortadaki iyimser adam, bu defa pencerenin kenarına alınmıştı. Yeni manzarayı görmek için içi içine sığmıyordu.
Ve o günden itibaren, dışarıda gördüklerini coşkuyla anlatmaya başladı:

“Parkta kocaman çınarlar var,” diyordu, “dallarında kar taneleri ışıltılar saçıyor. Kuşlar sabah erkenden cıvıldaşmaya başlıyor, insanlar yoldan geçerken selamlaşıyor. Karşı dağlarda mor çiçekler açmış, rüzgârla birlikte dans ediyorlar…”

Koğuşta kimse bu sözlere karşı koyamıyordu. Kapı kenarındaki sessiz adam bile, gözlerini kapatıp anlatılanları bir film gibi hayal ediyordu.
Hastane artık eskisi kadar kasvetli değildi; saatler geçmek bilmiyor ama artık sıkıcı da gelmiyordu.

Günler böyle geçti. Derken bir sabah, ortadaki adamın içine bir kıskançlık tohumu düştü.
Kendi kendine fısıldadı:

“Eğer o pencere kenarındaki hasta ölürse, o yere ben geçerim. O güzel manzarayı kendi gözlerimle görürüm…”

Bu düşünce günlerce aklından çıkmadı. Her geçen gün büyüyen bir sessizlikle, planını kafasında kurdu.
Pencere kenarındaki hastaya sık sık kriz geliyordu; her defasında komodindeki ilaca uzanıyor, güçlükle kendini kurtarıyordu.

Ve bir gece, karanlığın derinliğinde o an geldi. Hasta yeniden krize girince, ortadaki adam sessizce doğruldu.
Titreyen elleriyle ilacı aldı… ve bilerek yere düşürdü.
Şişe paramparça oldu.
Bir süre sonra sessizlik geri döndü — bu kez sonsuza kadar.

Sabah olduğunda pencerenin önündeki hasta ölmüştü.
Ve görevli hemşireler, diğer hastayı o yatağa taşıdılar.

Adamın kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Nihayet o pencereye kavuşmuştu.
Bunca zamandır düşlerinde gördüğü o hayatı, o renkleri, o insanları görecekti.

Yavaşça başını kaldırdı…
Ve dışarıya baktı.

Gördüğü tek şey, birkaç metre ötesindeki simsiyah bir duvardı.
Ne ağaç, ne park, ne kuş… sadece soğuk, sessiz bir beton yığını.

Adam, bir anda nefesi kesilmiş gibi hissetti.
Bir süre sonra gözlerinden yaşlar süzüldü.
Ve kendi kendine fısıldadı:

“Demek bütün o güzellik… onun kalbindeymiş.”

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

-кυмѕαℓ- Kupa Kızı ❤